“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”(Muhibbi)
Tüm dünya koca ordular, büyük savaşlar, yüksek teknolojik silahlar gibi büyük ve modern “deccaller” beklerken, doğadan küçücük -hatta o kadar küçük ki gözle bile görünmeyen- bir virüs geldi ve tüm dünyayı hallaç pamuğu gibi attı ve adeta kapıdan kafasını çıkaranın kellesini alıyor.
Denebilir ki bu doğadan değil, laboratuvardan gelen bir biyolojik silah… Öyle bile olsa sonuçta bu biyolojik bir canlı ve kökü doğadaydı ve bu olay şu anda kimsenin tam olarak kontrolü altında değil. Diyelim ki bu virüsü A ülkesi, X laboratuvarında üretti, hatta işin ardında da R ailesi var ve onlar da bu virüsü yaymadan çok önce aşı da geliştirdiler ve sonra dünyaya yaydılar. Birincisi bu virüs canlı bir organizma ve muhtemelen yeni mutasyonlar geçirip bu virüsü yayanların çocuklarına da bulaşabilir, ellerindeki aşı o yeni gelişen virüs karşısında işe yaramaz, yapacak bir şeyleri olmaz, bu öngörülebilir ama mutlak olarak engellenemez, onun için tam olarak kontrol edebileceğiniz bir silah olmaz. İkincisi, diyelim ki bir şekilde bunu yayanlar bulundu ve ifşa edildiler ve hatta ortadan kaldırıldılar. Sonuçta bu tür salgın riski dünyadan yok olacak mı? Hayır. Biyolojik silahsa, o yapmazsa şu yapacak, orada çıkmazsa burada çıkacak vs.
Doğal yollardan geliştiyse de her zaman bu tür riskler olacak, son 20 yılda bunu zaten birkaç defa bizzat yaşadık ki bir tanesi de 2003 yılındaki SARS salgınıydı ve bu aslında tam da yine bizim corona virüsün işiydi, hem de ilk büyük işi, sonra domuz gribi, kuş gribi, MERS gibi küresel salgınlar gördük. Daha eskilere gidersek veba salgını, kolera salgını, İspanyol gribi, Asya gribi gibi hızlı gelişen enfeksiyon problemleri ile cüzzam, kızamık, polio, HİV gibi daha yavaş gelişen ama neredeyse bütün dünyayı etkilemiş veya etkilemekte olan enfeksiyonları görürüz.
Demem o ki, çıkış sebepleri ne olursa olsun bu tür problemler her zaman bir risk şeklinde bu hayatta var olacaklar. Bunların asıl nedenleri nihayetinde mikroorganizmalar yani virüsler, bakteriler, parazitler vs. Tıpkı bizim gibi hayatta kalma mücadelesi veriyorlar ve buna bağlı olarak değişiyorlar, dönüşüyorlar, taktik geliştiriyorlar, saldırıyorlar… Bunlar gayet anlaşılabilir ve doğal şeyler aslında. Problem, bir türün bu agresif ilerlemesi başka bir türle karşılaştığında başlıyor, bizim için özellikle de insanla. Hazırlıksız olan taraf kaybediyor, geri çekiliyor. Bu bir itişme-çekişme, ölüm-kalım mücadelesi olarak binlerce yıldır sürüp gidiyor…
İşte bu mücadelede zayıfladığımız durumlara hastalık, güçlü kaldığımız durumlara da sağlık diyoruz. Aslında bu mücadele sadece bir cephede değil, onlarca, yüzlerce cephede sürüyor ama çoğu zaman biz farkında değiliz, bunu bizim vücudumuz otomatik olarak gerçekleştiriyor. Hergün yediklerimizle, içtiklerimizle, soluduğumuz havayla, dokunduğumuz yüzeylerle binlerce, milyonlarca mikroorganizma ve maddeyle temas ediyoruz. Bu onlarca tür dış güç (antijen) vücudumuzda çeşitli tepkilere neden oluyor, kimisi fiziksel olarak, kimisi kimyasal olarak bertaraf ediliyor. Bizim ordumuz (bağışıklık sistemimiz) güçlüyse biz bu mücadeleleri görmüyoruz, duymuyoruz, hissetmiyoruz bile. İşte burası püf noktası.
Mikroplarla karşılaşmamak imkansız ama karşılaştığımızda hastalanmamak veya hastalandığımızda bunu çabuk ve kolay atlatmak bizim elimizde. Bunun için de sadece bugün, yarın değil her zaman bedenimize ihtimam göstermeliyiz. Özensizliğimiz, dikkatsizliğimiz belki yıllar içinde büyüyecek ve kronik hastalık olarak karşımıza çıkacaktır. Bu da en ufak ve basit bir hastalıkta bile bizi hastanelik edecek veya yatağa düşürecektir ya da öldürecektir. Bu özellikle kışları hastanelerde sık sık karşılaştığımız problemlerdendir.
Zaten mevcut sıkıntının bir nedeni de bu, zaten Covid-19 olmadan da bu dönemlerde kronik hastalıkların alevlenmeleri yüzünden yoğun bakımlarda boş yatak bulmak imkansızdır. Şimdi bırakın binlercesini birkaç yüz ciddi Covid-19 hastası bile mevcut sistemin işleyişini bozacaktır. Sonra da çorap söküğü gibi gerisi gelecektir. Çünkü Covid-19’un diğer corona virüslerden farkı daha hızlı çoğalması ve daha çok enfeksiyona neden olabilmesidir.
Şu an dünyadaki kafa karışıklığının, söylemlerde ortak bir fikir birliğinin olmamasının nedeni henüz yeterince veriye sahip olunmamasıdır, bu da enfeksiyonun gidişatının tahmin edilmesini güçleştirmektedir. Ama ortak görüş şudur; temasın minimale indirilmesi, herkesin bireysel hijyenine dikkat etmesi, bol su içilmesi, organizmanın vitaminlerle desteklenmesi vs. yani aslında çoğunu zaten yapıyor olmamız gereken önlemlerin alınması ve bekleyip görmek.
Ve bu süreçte aşı üretilmesini, ilaç bulunmasını ümit etmek… Neden başka yöntemler üzerinde düşünülmez, çalışılmaz? Halbuki bu tür büyük krizlerle karşılaşma nedenlerimizden birisi olaylara yaklaşımımızdaki eksiklikler, hatalardır; dünyaya bir açıdan, tek taraflı bakmaktır. Bu krizlerden çıkaracağımız dersler de özeleştiri yapmak, kendimize çeki düzen vermek, paradigmalarımızı değiştirmek olmalıdır.
İşin sosyal, ekonomik, politik, ahlaki kısımlarını bir kenara koyarak bilimsel/tıbbi kısmına bakarsak… Artık insanlar kendi sağlıklarının dizginlerini kendi ellerine almalıdırlar. Ben hasta olursam annem, babam, doktorlar veya sistem beni kurtarır, iyileştirir nasılsa anlayışından uzaklaşılmalıdır. Hasta olmamak için, hasta olmadan yediklerine içtiklerine dikkat etmeyi, spor yapmayı, hijyen kurallarına uymayı, kontrol testlerini takip etmeyi, enerjetik maruziyeti azaltmayı, kendisiyle ve çevresiyle barışık olmayı öğrenmeli insanlar. Doktorlar ise her hastalığa çare olarak fabrikalarda üretilecek ilaç veya aşılara bel bağlamayı; bilim dünyası da aynı sorunların üzerine bir türlü sonuç alınamayan aynı yöntemlerle gitmekten vazgeçmeyi öğrenmeli, makroskobik ve mikroskobik nedenlerin yanında enerjetik etkenlerin hastalıklar yaratabileceğini düşünmeli, modern tıbbın yanında geleneksel tıbbın da tamamlayıcı etkilerinden yararlanmalı, sadece analiz ederek değil sentez de yaparak bütünsel bakışlar, interdisipliner yaklaşımlar geliştirmeli…
İşte o zaman tüm insanlar rahatça nefes alır, sıhhatinin değerini anlar.
Dr. Emin Ali Tutuncu / 19.03.2020 / Liman
( instagram: @eminalitutuncu – wa.me/0905443097978 )