Tüm kainat bildiğimiz ve ölçtüğümüz ama göremediğimiz bir enerji denizidir. Elektromanyetik dalgalar, radyofrekanslar, ultraviyole ışınımlar gibi nicelerinin oluşturduğu bir denizdir bu. Tüm hayatımız boyunca bunlardan oluşan dalgalar içinde yüzeriz adeta. Her an farklı miktarlarda ve tiplerde frekanslara maruz kalırız. Organizmamız binlerce yıldır bu enerji yağmuruna uyum sağlamıştır ve etkileşime girmiştir ve bu sayede varlığını sürdürebilmiştir. Fakat son 20-30 yıldaki kadar yoğun bir bombardımana hiçbir zaman maruz kalmamıştır. Bunun nedeni artık başucumuza kadar gelen teknolojidir.
Onsuz bir yaşam artık düşünülemez ama onun ürünleri olan elektronik cihazlarla çevrelenmiş insan birçok sağlık sorunuyla da karşılaşmaya başlamıştır. Şimdilik üzerinde pek durulmasa da bu sorunların nedenlerinden birinin sürekli ve yoğun bir enerjetik maruziyet olduğu aşikardır.
Peki bu enerjetik maruziyet insan hayatına ve sağlığına nasıl etki ediyor?
Modern hayatta evde, işyerinde, sokakta, seyahatte, tatilde kısacası her yerde elektrikli aletler, elektronik cihazlar kullanıyoruz ve kaçınılmaz olarak bunların oluşturduğu elektriksel alanlar, manyetik alanlar, elektromanyetik alanlar ile etkileşiyoruz.
Akıllı telefonlar başta olmak üzere mobil veya cep telefonları, dect telefonları gibi telsiz telefonlar, onların bağlandığı baz istasyonları, wifi yoluyla internet bağlantısı sağlayan modemler, bluetooth kulaklıklar; televizyonlar, radyo veya müzik setleri yada mp3 oynatıcılar v.b. ses sistemleri gibi elektronik cihazlar; masaüstü bilgisayarlar, laptop veya dizüstü bilgisayarlar, tabletler, akıllı saatler gibi bilişim cihazları; buzdolapları, bulaşık makineleri, çamaşır makineleri, klimalar, duvar saatleri, alarmlar, kameralar, lambalar gibi elektrikli ev aletleri; bunlara enerji sağlayan ve tüm evimizi sarmalayan elektrik kabloları, sokaklarda enerji nakil hatları, radyo frekanslarını veya televizyon sinyallerini ileten verici istasyonları, telefonlar arası bağlantıyı sağlayan baz istasyonları ve daha niceleri.
Günümüzün ve hayatımızın çoğunda artık bunlarla çok yakın temastayız, kimisi elimizde, kimisi yatağımızın başucunda, kimisi kulağımızda, kimisi kolumuzda, kimisi sinyaller veya dalgalar olarak havada.
Bunların oluşturdukları elektrik akımlarını, manyetik alanları, elektromanyetik dalgaları, düşük veya yüksek frekanslı yayılımları, ultraviyole veya kızılötesi ışınımları tek tek ve anlık olarak ölçsek çoğunlukla bizi endişelendirecek ciddi sonuçlar almayız. Fakat genelde bu yöntemle yapılan testlerin veya çalışmaların bilerek veya bilmeyerek gözden kaçırdıkları bir nüans var, biz bu etkilere sürekli, uzun zamanlı ve eşzamanlı olarak maruz kalıyoruz. Analitik ve teknik olarak gözardı edilebilecek sonuçlar bütünsel bir yaklaşımla değerlendirildiğinde ciddiye alınmak zorundadır.
Bilindiği gibi tüm hücrelerimiz kimyasal reaksiyonlarla enerji üretmekte, beyin, sinir sistemi elektriksel uyarılarla çalışmakta ve hücreler arası iletişim temel olarak elektriksel sinyaller yoluyla sağlanmaktadır. Yani zaten varoluşsal olarak bir enerji kütlesiyiz.
Bu enerjetik oluşumlar ve faaliyetlerimiz dışarıdan gelen diğer enerjilerle etkileştiğinde neler olmaktadır? Radyasyon dediğimiz bu dalgalar insanlara nasıl etki etmektedir? Başta cep ve akıllı telefonlar olmak üzere elektronik iletişim cihazları; tablet, masaüstü veya dizüstü bilgisayarlar, televizyon ve mp3 oynatıcılar vs. gibi bilişim ve eğlence için kullandığımız elektronik cihazlar bedenimiz, sağlığımız, hayatımız için bir risk, tehdit midirler, bize zararları var mıdır, varsa tehlikeleri nedir?
Radyasyonun İnsan Sağlığına Etkileri
İyonize edici radyasyon veya dalgalar hücrelerin kimyasal düzeyde bağlarının kopmasına veya değişmesine neden olarak yapısal değişiklikler meydana getirir. Bunun en bilinen örneği kanserlerdir.
İyonize edici olmayan radyasyonlar ise başlıca ısıl veya ısıl olmayan etkiler gösterirler organizma üzerinde. Bu etkiler de yapısal olabileceği gibi fonksiyonel olarak da gösterebilirler kendilerini.
Statik elektrik alanlar insan vücuduna girmezler ve vücudun dış yüzeyinde birikirler, saçlarda ve tüylerde dikleşme ve başka cilt hassasiyetlerine neden olabilirler. Statik alanlar işyerleri ve evlerdeki iletkenleri de etkiler, bunlara dokunulduğu zaman iletken üzerindeki statik alan, dokunan kişinin üzerinden toprağa akar. Yapılan araştırmalar 25 kV/m’den yüksek statik alanların insanlarda rahatsızlık hissi verdiğini göstermiştir. Statik elektrik alanların biyolojik etkilerine ilişkin çalışmalar sirkadiyan ritim, hematoloji ve üreme üzerinde yoğunlaşmıştır.(1)
Statik manyetik alanlar biyolojik dokulara rahatlıkla girerler; bazı fiziksel mekanizmalar aracılığıyla iyonlar, proteinler gibi hareketli yüklerle ve dokularda bulunan manyetik maddelerle direkt olarak etkileşirler. Bu fiziksel mekanizmaların en önemlisi dokulardaki statik elektrik alanlar ve akımların indüksiyonudur. Bu yüzden, bu alanlar vücudun veya dokuların içinde elektriksel alanların oluşumuna neden olur, bunlar da elektrodinamik ve manyetomekanik etkiler oluşturur. Kalp gibi hareketli iletken dokuların bu etkileşimlere maruz kalması durumunda, doku ve vücut içindeki elektrik alan ve akımlar değişebilir; ayrıca manyetomekaniksel etkileşimler vücut veya doku içinde bulunan manyetik maddeler üzerine etkiyen kuvvetleri ve dönme momentlerini değiştirebilir. Yüksek manyetik alanlara maruz kalanlarda bulantı, baş ağrısı, ve ağızda metalik tat gibi şikayetler gözlemlenmiştir. Statik manyetik alanların biyolojik etkilerine ilişkin yapılan çalışmaların çoğu hücre ve hücre bileşenleri, genetik materyaller, embriyogenezis, merkezi sinir sistemi ve davranış üzerinedir. (2)
Oldukça düşük frekanslı alanlar (ELF) hücre çoğalma hızı, metabolizma, gen ekspresyonu, protein sentezi, enzim aktivitesi gibi parametrelerde değişikliğe neden olur. ELF’nin DNA’yı etkileyebileceği ve bunun da kanser oluşturacağına ilişkin çalışmalar da bulunmaktadır. ELF alanlar konusunda yapılan çalışmalar çoğunlukla kanser, üreme, nörolojik ve psikolojik hastalıklarla ilgilidir. Söz konusu alanlara yüksek dozlarda maruz kalanlarda Alzheimer hastalığı görülme sıklığında artış olduğunu iddia eden çalışmalar bulunmaktadır. Yüksek dozlardaki ELF alanların kalp-damar sisteminin işlevlerini etkilediği ileri sürülmektedir. Bazı çalışmalarda manyetik alanların melatonin hormon düzeyini düşürebileceği ve bundan dolayı kanser oluşumu ile ilişkilendirilebileceği iddia edilmektedir.(3)
ELF elektrik alanlar vücutta sürekli ve düzenli bir şekilde değişen bir yük dağılımına neden olmaktadır. Statik elektrik alanın neden olduğu yüzeyel yükler, iç elektrik alan ve akımların oluşumunu da hızlandırabilir. Oluşabilecek etkiler frekansa bağlı olarak değişir. (4)
ELF manyetik alanlar çoğunlukla yüzeyel dokularda elektrik akımları ve alanları oluştururlar. Bu akım ve alanlar önemli bir sıcaklık artışı yapmadan kas ve sinir sistemi hücrelerini elektriksel olarak uyarabilirler. ELF alanların etkileri şunlardır; direkt enerji transferi, proteinler gibi yüklü moleküller üzerine etkiyen kuvvetler, hücrede ve dolayısıyla vücutta oluşan serbest radikallerin yaşam süresinin uzaması yani vücuttan atılmaları için gerekli sürenin uzaması. (5)
Kirli elektrik, ev veya işyerlerindeki kablolar üzerinde akarken etrafa ELF alanlar ve radyofrekanslar yayan elektriktir. Bilgisayar, televizyonlar, enerji tasarrufu sağlayan cihazlar, cep telefonu antenleri, radyo vericileri, elektrikli aletler vb. cihazlar tarafından yayılmaktadır. Elektrik, manyetik ve elektromanyetik duyarlılığa sahip insanlarda saptanan multiple skleroz (MS), diyabet vb. bazı hastalıklarla ilişkilendirilmektedir. Kirli elektriğin filtrelendiği okullarda gerçekleştirilen bir çalışmada, okul çalışanları ve öğrencilerin şikayetlerinin azaldığı, kendilerini daha enerjik hissettikleri; astım nedeniyle solunan ilaçlara gereksinim, dikkat eksikliği ve hiperaktivitede azalma gözlenmiştir. Bu hastalıkların yanı sıra kronik yorgunluk, fibromyalji, uyku bozuklukları gibi hastalıkların da kirli elektrikten kaynaklandığı belirtilmektedir. Özellikle düşük kaliteli tasarruflu ampullerin bazen ışığı titreştirdiği ve bunun da tüketicilerde baş ağrısı, migren, sara nöbetine benzer belirtiler ve menier hastalığı gibi hastalıkları tetiklediği, gözleri yorduğu ve konsantrasyonu azalttığı da iddialar arasındadır. Televizyon ve bilgisayar gibi görsel görüntüleme sistemleri (GGS) ile ilgili en belirgin olan ve sıkça öne sürülen şikayetler ise; göz yorgunluğu, göz ağrısı, göz sulanması, göz tahrişi ve görme bozukluğundan kaynaklanan baş ağrısıdır. Bazı çalışmalarda bunların yanı sıra kas rahatsızlığı, yorgunluk ve katarakt oranının artmasına ilişkin görüşler mevcuttur. Deri döküntüleri, kaşıntı, deri tahrişi, baş dönmesi, stres, gastrointestinal sistem bozuklukları, çarpıntı, fotojenik epilepsi gibi şikayetler de GGS ile ilişkilendirilmektedir. (6)
Mikrodalgalar ve radyofrekans gibi yüksek frekanslı elektromanyetik ışınlar (radyasyon) yayan cep telefonları ile uzun süre konuşanlarda çeşitli çalışmalarda yorgunluk, baş ağrısı, kulağın üzerinde ve arkasında yanma, kulakta çınlama, bulanık görme, işitme kaybı ve vertigo gibi şikayetler ön plana çıktığı ileri sürülmektedir. Kalp hastaları tarafından kullanılan pacemaker’ları (kalp pili) implante defibrilatörleri, işitme cihazlarını, kohlear implantları olumsuz yönde etkilediğine ilişkin çalışmalar da mevcuttur. Beyinde değişik tümörlere, akustik nöroma gibi iyi huylu hastalıklara, işitme kaybına, üreme ve doğumla ilgili hastalıklara, hücrede apoptozis vb. mekanizmaların etkilenmesine, hücrede bulunan biyomoleküllerin yapısının bozulmasına neden olduğunun yanı sıra, vücutta değişik olumsuz etkilere neden olduğunu iddia eden birçok araştırmaya rastlamak mümkündür. (7)
(Cep telefonunun kan hücreleri üzerindeki etkisini şu videoda seyredebilirsiniz.)
Kızılötesi (infrared) ve Morötesi (ultraviyole) ışınlarla ilgili yapılan epidemiyolojik ve klinik çalışmalar, bunların cilt yaşlanmasına ve kansere neden olabileceğini öne sürmektedir. Yine ultraviyole ışınların katarakt, pterjium, konjonktival skuamöz hücre kanseri gibi göz hastalıklarına, bağışıklık sisteminin baskılanmasına, fotoalerjilere neden olabileceği düşünülmektedir.(8)
Lazer ışınları gibi elektromanyetik radyasyonlar gerekli önlemler alınmadığında orta seviyede cilt yanıklarının yanı sıra dönüşü olmayan göz ve cilt hasarlarına neden olabilmektedir. (9)
Gama ve X ışınları gibi iyonlaştırıcı radyasyonlar ise dokudan geçerken, dokuyu oluşturan ya da dokuda bulunan atomları uyararak, iyonlaştırmak veya moleküler yapıları bozmak suretiyle etki ederler. Bu etkiler somatik ve genetik, kronik ve akut etkiler şeklinde incelenirler. Bunlar cilt ve yüzeyel dokular üzerine eritem ve ülser gibi etkiler, başta kan ve kan yapan organlar olmak üzere vücut üzerine anemi ve lösemi gibi genel etkiler, kanser ve kötü huylu tümörlerin oluşumu, gözlerde katarakt oluşumu, kısırlık ve doğal ömür süresinin azalması, genetik etkiler olarak karşımıza çıkabilirler. (10)
Elektrikli ve elektronik cihaz / aletlerin oluşturduğu radyoaktif dalgaların sağlığımıza etkilerinde süre çok önemlidir.
Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi’nin yaptığı bir araştırmada 10 yıl cep telefonu kullanan kişiler için kanser hastalığına yakalanma ihtimalinin önemli oranda arttığı saptanmış. (11)
Radyasyonun zararlı etkilerinde bir diğer önemli faktör mesafedir. Baş kemikleri daha ince, dış kulakları daha yumuşak olduğu için cep telefonunu kulaklarına tutarak konuşan çocuklar yetişkinlere kıyasla 2 kat fazla radyoaktif dalgaya maruz kalırlar. (12)
Tüm bu radyasyonlardan mümkün olduğunca korunabilmek için 3 prensip mevcuttur. Kullanım sürelerini azaltmak, radyasyon kaynağı olan cihazlarla olan mesafeyi uzak tutmaya çalışmak ve koruyucular kullanmak.
Dr. Emin Ali Tutuncu / 22.07.2020 / Antalya
( instagram: @eminalitutuncu – wa.me/0905443097978 )
Not: Bu konuyla ilgili başvurulabilecek kaynaklar, Prof. Dr. Süleyman Daşdağ’ın Dalga Dalga Geliyorlar, Prof. Dr. Selim Şeker’in Cep Tehlikesi ile 5G Nesnelerin İnterneti ve Sağlığımız, Luise Weidel’in Radiation Fields (Işınsal Alanlar) adlı kitaplardır, bu değerli eserler konuyla ilgili fikir vermeleri açısından gayet yeterliler.
1) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.87, 88
2) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.88, 89
3) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.94, 96
4) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.97
5) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.98-100
6) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.101-113
7) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.134
8) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.166, 225, 234, 235
9) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.196
10) Prof. Dr. Süleyman Daşdağ, Dalga Dalga Geliyorlar, 2011, s.277, 278
11) Prof. Dr. Selim Şeker, Cep Tehlikesi, 2014, s. 25
12) Prof. Dr. Selim Şeker, Cep Tehlikesi, 2014, s. 25